Bazı insanlar, geldiklerinde sessizce bir gölge gibi dolaşır; ama gittiklerinde ardında yankılar bırakır. Sırrı Süreyya Önder de bu topraklardan öylece geçti. Geçti ama ardında bıraktığı söz, iz, duruş ve barışa olan inancı ile bir halkın hafızasına silinmez harflerle kazındı. Bu, sıradan bir veda değildir. Bu, barışa susamış bir halkın, yitirdiği bir neferine ağıtıdır.
Kimi insanlar vardır ki öldürmek için yaşar, kimi insanlar da yaşatmak için ölür. Sırrı Süreyya Önder, işte o ikinci türdendi. Mizahıyla güldürdü, sözüyle düşündürdü, sanatıyla birleştirdi, yüreğiyle sevindirdi. Hapishaneler görse de, sürgün tehditleri alsa da, barıştan asla geri durmadı. “Barışın postacısı da olurum, uğruna canımı da veririm,” diyen bu adam, nihayet barış yolunda Hakk’a yürüdü.
Bir film sahnesinde söylenen o cümle gibi:
“Bazı insanlar var öldürmek için yaşıyorlar… Bazı insanlar var ki yaşatmak için ölüyorlar.”
O yaşatmak için yaşadı.
Bir halk için, bir ülke için, umut için yaşadı.
Barış Anneleri, zılgıtlarla uğurladı onu. Gözyaşlarıyla, dualarla, alkışlarla… Çünkü o, sadece bir siyasetçi değil; bir sanatçı, bir yazar, bir düşünen ve duyan insandı. Hapisteyken de barışı yazdı, sokakta da. Mecliste konuşurken de barışı savundu, bir film sahnesinde oyuncuyken de. Halkın içindeydi, halkın yanındaydı, halk gibi yaşadı. O yüzden bu kadar derin bir boşluk bıraktı.
Bir nesil ondan “duruş” öğrendi.
Bir nesil, ondan “sözün namus” olduğunu öğrendi.
Bir nesil, ondan “kardeşlik” dersi aldı.
“Helallik ne ki ya…” dedi bir gün. “Benden yana, bana kimin hakkı geçmişse helal olsun.”
Ne büyüktür ki bu söz, ne kadar sade ve ne kadar derindir. O helalliği içinden verdi çünkü yüreğinde kin, kibir, öfke yoktu. Herkesin yüreğine bir damla iyilik bırakarak gitti.
Şimdi bize düşen, onun açtığı o barış yolunu yürümektir.
Bize düşen, bu güzel insanın mirasını taşımaktır.
Ve bize düşen, unutmamaktır:
“Bu diyardan bir Sırrı Süreyya Önder geçti.”
Mekânın cennet, sözün baki, izlerin ebedî olsun güzel insan.
Sen suydun…
Sen ilaçtın…
Hoşçakal gözümüzün nuru. Hoşçakal.