Sosyolog Taner Günce, sosyal medyaya yaş sınırı getirilmesine yönelik tartışmalarla ilgili yaptığı değerlendirmelerde, bu konunun bireysel bir tercih olarak değil, toplumsal bir koruma gerekliliği olarak ele alınması gerektiğini söyledi.
Gençlerde sosyal medya kullanımının sınırlandırılması ve yaş kriteri uygulanmasına dair görüşlerini aktaran Günce, dijital çağda çocukluk ve ergenlik kavramlarının köklü bir değişim yaşadığını ifade etti. Günce, sosyal medya platformlarının bu dönüşümde en etkili unsurlardan biri hâline geldiğine dikkat çekti.
Dijital dünyayla birlikte çocukların sosyalleşme alanlarının değiştiğini belirten Günce, çocukluk ve ergenliğin artık sadece aile, okul ve yakın çevreyle sınırlı olmadığını, sosyal medyanın bu süreçte belirleyici bir rol üstlendiğini söyledi. Bu nedenle yaş sınırı uygulamasının bireysel bir tercihten ziyade toplumsal bir sorumluluk olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Daha önce uygulamaya konulan Güvenli İnternet Hizmeti gibi adımların önemine değinen Günce, kontrolsüz dijital ortamların çocuklar için ciddi riskler barındırdığını belirterek, yaş sınırı olmadan çocukların gelişim süreçleri tamamlanmadan yetişkin dünyasına ait içeriklerle karşılaştığını dile getirdi.
Çocukluk ve ergenlik döneminin kimlik, değerler ve benlik algısının oluştuğu en hassas evre olduğuna dikkat çeken Günce, sosyal medyanın bu süreçte çocuklara neyin değerli, neyin normal olduğuna dair sürekli mesajlar verdiğini ifade etti. Bu durumun geleneksel sosyalleşme araçlarının yerini dijital etkileşime bıraktığını belirten Günce, çocukların “Ben kimim?” sorusuna çoğu zaman ekrandan gelen tepkilerle yanıt aradığını söyledi.
Sosyal medyanın olumsuz etkilerinin yalnızca uzun ekran süresiyle sınırlı olmadığını vurgulayan Günce, beğeni ve takipçi sayıları üzerinden şekillenen değer anlayışının çocukların özgüven ve benlik saygısını olumsuz etkilediğini dile getirdi.
Hızlı ve yüzeysel içerik tüketiminin dikkat süresini azalttığını belirten Günce, bunun sabırsızlık ve derin düşünme becerisinde zayıflamaya yol açtığını ifade ederek, bu durumun akademik başarı kadar uzun vadeli düşünme ve üretme yetisini de etkilediğini söyledi.
Eğitim boyutuna da değinen Günce, sosyal medyanın öğrencilerde ciddi odaklanma sorunlarına yol açtığını belirtti. Sürekli bildirimler ve hızlı içerik akışının öğrenme süreçlerini böldüğünü söyleyen Günce, asıl tehlikenin başarısızlıktan çok, odaklanma becerisi zayıflamış bir neslin ortaya çıkması olduğunu vurguladı.
Çocukları ekrandan uzaklaştırmanın yalnızca yasaklarla mümkün olmayacağını ifade eden Günce, ekran kadar güçlü ve anlamlı sosyal alanların sunulması gerektiğini söyledi. Spor, sanat, gönüllülük faaliyetleri, yüz yüze arkadaşlık ilişkileri ve aileyle kaliteli zaman geçirmenin çocukların aidiyet duygusunu güçlendirdiğini belirtti.
Dijital dünyada çocukların sadece tüketici değil, üretici olmalarının teşvik edilmesinin önemine de değinen Günce, bu yaklaşımın daha sağlıklı bir dijital ilişki kurulmasına katkı sağlayacağını ifade etti.
Açıklamasının sonunda sosyal medyaya yaş sınırı getirilmesinin çocukları korumaya yönelik önlemlerden yalnızca biri olduğunu belirten Günce, dijital dünyanın etkilerine karşı alınacak tedbirlerin çocukların kültürel değerleriyle yetişmesine katkı sunacağını söyledi.
Aidiyet duygusu güçlü, sorumluluk bilinci gelişmiş bireylerin bu şekilde yetişeceğini vurgulayan Günce, “Güçlü bir toplum, ekranlarla değil; değerleriyle büyüyen çocuklarla inşa edilir” ifadeleriyle değerlendirmelerini tamamladı.
